YURT – Sendikalarının 12 Mart Ä°stiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü Mesajı
Yüce Milletimiz Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde her türlü olumsuzluğa rağmen Kurtuluş Savaşını kazanarak bize bu güzel vatanı emanet etmiştir.
İstiklâl Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabulünün yıl dönümünde Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’u, aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Allah milletimize bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.
YURT Sendikaları
Basın Bürosu
BÄ°LGÄ°LENDÄ°RME : 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından hemen sonra Milli EÄŸitim Bakanlığı, Ä°stiklal Savaşı’nın anlam ve önemini belirtecek ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığının sembolü olacak milli bir marşının olması gerektiÄŸini anlamış ve bu sebepten dolayı çalışmalar yapmaya baÅŸlamıştır. 1921 yılının başında bir yarışma açılmasına karar verilmiÅŸtir. Yarışma sonucunda toplanan ÅŸiirlerden en güzeli Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Milli Marşı olarak kabul edilecektir. Yapılan oylamalar sonucunda yarışma sonuçlanmış, en beÄŸenilen ve anlamlı  şiir olarak Maarif Vekil Hamdullah Suphi Bey tarafından büyük bir coÅŸku ile okunan Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı ÅŸiir büyük tezahürat ve alkışlar eÅŸliÄŸinde, oybirliÄŸi ile yarışmanın birincisi olarak 12 Mart 1921 tarihinde seçilmiÅŸtir.
İSTİKLAL MARŞI’NIN BESTELENMESİ
Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930’da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922’de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuştur.
Ä°STÄ°KLAL MARÅžIMIZ
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl…
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hak’kın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahâdetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden nâ’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!